Eşitlik ilkesi, 1982 Anayasasının 10'uncu maddesinde şu biçimde ifadesini bulmuştur: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, politik fikir, felsefi iman, din, mezhep, ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları her işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine elverişli bi şekilde devinim etmek zorundadırlar.
Kanun önünde eşitlik ilkesinin hukuki mahiyeti tartışmalıdır. Bu ilkenin hukuk devleti kavramı içinde mevcut olduğu düşünülebileceği gibi, 1 esas hak veya devlet yönetimine egemen bağımsız 1 esas ilke bi şekilde ta değerlendirilmesi mümkündür. Eşitlik ilkesinin, bu ilkeden yararlananlar açısından 1 esas hak, yani denk işlem görmeyi veya ayrım gözetilmemesini isteme hakkını doğurduğu kuşkusuzdur. yalnız eşitlik, eşdeğer zamanda, muhatapları yani devlet organları ve idare makamları açısından da anayasal 1 ferman, devlet yönetimine egemen esas 1 ilkedir. 1961 Anayasasının eşitlik ilkesine esas haklar ve ödevler kısmında (m.12) mekan vermiş olmasına bedel, 1982 Anayasasının bu ilkeyi kapsamlı temeller kısmında düzenlemiş olması da, eşitliğin esas 1 devlet yönetimi ilkesi bi şekilde düşünülmesi gerektiği görüşüne kuvvet katmaktadır.
Eşitlik ilkesinin, devlet organlarına hitap eden 1 anayasa olması yönüyle, hem kanunun uygulayıcılarını (idare makamları) hem yasa koyucuyu (yasama organı) muhatap aldığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin, yasa koyucunun takdir yetkisini eşitlik norm normu açısından ne ölçüde denetleyebileceği sorununa gelince, burada ilkin 10uncu maddenin birinci fıkrasında mekan alan özgül ayrım yasakları birlikte kapsamlı anlamdaki yasa önünde eşitlik ilkesi arasında ayrım yapılması gerekir. 10uncu maddede ifade edilen unsurlar (dil, ırk, renk, cinsiyet, politik fikir, felsefi iman, din ve mezhep) bakımından ayrım yapan 1 kanunun Anayasaya aykırı olacağı açıktır. 1982 Anayasası, 1961 Anayasasının aksine, maddede sayılan özgül ayrım yasaklarına ve benzeri sebeplerle kelimelerini eklemek suretiyle, Anayasa Mahkemesinin bu alandaki takdir yetkisini genişletmiştir.
Genel anlamda eşitlik ilkesi ise, şekli hukuki eşitlik ve maddi hukuki eşitlik bi şekilde 2 anlamda yorumlanabilir. Şekli hukuki eşitlikten kastedilen kanunların kapsamlı ve soyut kalite taşıması, yani kapsadığı herkese denk bi şekilde uygulanmasıdır. Anayasanın 10uncu maddesinin, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa imtiyaz tanınamayacağı yolundaki ikinci fıkrası da bu anlamda eşitliği erek görünmektedir. yalnız şüphesiz ki, eşitlik ilkesinin anlamını şekli hukuki eşitlikle sınırlandırmak olabilir değildir. Maddi hukuki eşitlik, şekli eşitliğin ötesinde, eşdeğer durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda ve hizmetlerde denk davranma zorunluluğunu içermektedir. Bu anlamda eşitlik ilkesinin ihlal edilmiş olup olmadığının anlaşılabilmesi için anayasaya uygunluk denetiminde yalnızca kanunların kapsamlı ve soyut kalite taşyıp taşımadıklarının değil, onların içeriklerinin de araştırılması gerekir.
Öte yandan 1 kanunun bütün vakit herkes için eşdeğer hükümler taşıması olabilir değildir. yasa yapma hemen daima kişilerin ve durumların birtakım unsurlar yönünden benzerlikleri ya da farklılıklarına dayanan sınıflandırmaları içerir. Şu halde kanunların maddi hukuki eşitlik normu açısından denetlenmelerinde mesele, hangi sınıflandırma ya da farklılaştırma türlerini eşitlik ilkesine aykırı düşeceğidir. Anayasa mahkemesine göre yasa önünde eşitlik ilkesi, herkesin bütün yönden eşdeğer hükümlere bağlantılı olması gerektiği anlamına gelmez. Bu ilke birlikte güdülen amaç, eşdeğer şartlar içinde olan özdeş nitelikte bulunan durumları yasalarca eşdeğer işleme uyruk tutulmasını sağlamaktır. eşdeğer yönde farklı 1 kararda da şöyle denilmiştir. Anayasada öngörülen eşitlik herkesin eşdeğer hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamında değildir. Eşitlik bütün yönüyle eşdeğer hukuki durumda olanlar arasında söz konusudur. Hukuk felsefesine girmiş 1 deyimle eşitlerin eşitliği anlamındadır.
Farklı durumda olanlara, yani denk olmayanlara, değişik kurallar uygulanması, yani denk olmayanların eşitliği eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Türk Anayasa Mahkemesi, kanunlardaki sınıflandırmaların eşitlik ilkesine aykırı olup olmadığını denetlerken, çoğunlukla haklı niçin kriterine dayanmaktadır. örneğin, yasa önünde eşitlik ilkesi, bütün yurttaşların elbet bütün yönden, bütün vakit eşdeğer kurallara bağlantılı tutulmaları zorunluluğunu içermez. 1 takım yurttaşların farklı kurallara bağlantılı tutulmaları haklı 1 nedene dayanmakta ise böyle 1 durumda yasa önünde eşitlik ilkesine ters düşüldüğünden söz edilemez. eşdeğer yönde farklı 1 kararda da şöyle denilmiştir. Anayasanın 10uncu maddesinde öngörülen eşitlik, mutlak anlamda 1 eşitlik olmayıp, ortada haklı nedenlerin bulunması halinde, değişik uygulamalara imkan veren 1 ilkedir.
Anayasa mahkemesine göre kamu yararı ve haklı nedenin, anlaşılabilir, amaçla alakadar, makul ve adil olması gerekir. Getirilen düzenleme herhangi 1 şekilde kendilerini zamanlayan, kendilerini, doğrulayan ve kendilerini güçlendiren bu 3 ölçütten birine uymuyorsa eşitlik ilkesine aykırı 1 yön bulunur denilebilir.
Anayasa Mahkemesi muhtelif kararlarında, haklı niçin kavramını somutlaştırıcı ölçütler bi şekilde, gereklilik, mecburiyet, işin özelliklerine ve gereklerine uygunluk, dengeli ve makul görülebilecek ölçütler, adaletli ve denk ölçütler gibi farklı ifadeler de kullanmıştır. Şüphesiz, haklı niçin kavramının kapsamlı 1 tanımını vermek olabilir değildir; kanundaki sınıflandırmanın haklı 1 nedene dayanıp dayanmadığı yalnız o kanunun somut içeriği göz önüne alınarak belirlenebilir.
|